28 Ekim 2007 Pazar




biz ürkek güvercin değiliz.
bedel ödemeyi bildiğimiz kadar,
bedel ödetmeyi de iyi biliriz.

ferhat gerçek yalnızca 16 yaşındaydı. yenibosna’da yapılan dergi satışı ardından dağılan grubuna polis tarafından saldırıldı. üstlerine ateş açıldı. sırtından vuruldu. şu anda felçli olduğu bildiriliyor. bu tarz polisin mevcut yetkilerini ve gücünü ifşa etme klasiğidir. sahneledikleri oyun tipiktir. gereksiz aşırı güç kullanımıyla solcuları yıldırmak, sokaklardan kovalamak isteğinin bir parçasıdır. 1995 yılında 16 yaşındaki irfan ağdaş alibeyköy’deki dergi satışı sırasında polis tarafından kuşatılmış, yaralanmış ardından kaçırılarak, kurşuna dizilmişti.

şaşırtıcı olan polisin devrimcilere silahla saldırması değildir. onlar zaten bunu yapmak için istihdam edilmektedir. şaşırtıcı olan bu olayın solcular tarafından görmezden gelinmesidir, kendisini vuran polisin değil de içinde bulunduğu yapının suçlanması ve yargılanmasıdır. devletin terör taktiklerinin amacı da tam olarak bir taşla iki kuş vurmaktır. böylece bir yandan sokak hareketliliğini geri çekilmek zorunda bırakacak, ve topyekün solu kent merkezlerindeki güvenli bölgelere ve üniversite yerleşkelerine hapsederek diğer yaşam alanlarından yalıtacaktır. diğer yandan ise özellikle örgütsüz(leş/tirilmiş) bireylerin hareketle son ilişkisini de kafalarında yıkmak için kafalarında soru işareti doğuracak türden eylemcileri suçlular haline dönüştürecektir.

aslında bütün istedikleri, yalvardıkları, alabilmek için türlü bahaneler uydurdukları ve hatta aba altından sopa gösterdikleri: azıcık olsun yetki. kaba dille insan öldürmek için yetki. ateş açma hakkı. sorgusuz sualsiz merkeze götürme hakkı. artık gerçekten de biliyorlar ki o gördüklerinde pişmiş kelle gibi sırıtmayı adet edindikleri “hak verilmez alınır” pankartlarında yazan doğruymuş. kıyametler kopardılar paçavralardaki aşağılık ortaklarıyla birlikte. suç patladı. sokaklarda yürürken güvenlik kalmadı. suç patladı her yer, o kadar ki aşağı sokaktan taa meydana kadar hırsızlarla dolu dört bir yan. ulan çalışan sınıfın mesken tuttuğu mahallelerde ezelden beri hırsızlar dolanır. sınıf atlama hayalini korkularıyla pekiştirmiş çalışanların üç kuruşluk mülkleri veya yastık altılarına bir bok olacak diye içi gider. şimdi yasa değişti. sonuç: daha mı rahatsınız? sokaklarda yürürken kapkaççı riski daha mı azaldı. evinizin soyulacağına ilişkin korkularınızın yerini bir (türk övün, çalış,) güven ve hatta (polis) huzur(un teminatıdır) mı aldı. acaba hırsızlık, soygun vs. açısından ne değişti bu sürede? kocaman bir hiçbir şey!!! peki paçavralarda niye kıyametler koparılmıyor şimdi? madem ki istatistiklerde değişen bir şey yok o zaman bütün o bağırış çağırışlar nereye gitti. yanıt için 3. sayfalardaki yeni eğilime göz atmak yeterli olacak. bu sıralar düzenli olarak da artan şekilde karakollarda ölüm (bu şık olmadı kalp krizi diyelim ya da intihar? ne onlar da mı inandırıcı gözükmüyor o zaman bu haberleri okuyan herkes kendince bir ölüm nedeni bulsun nezleden ölmüş olsunlar mesela) ya da dur ihtarına uymadığı için vurulma, kasıtlı ve hedef gözeterek ateş açma haberleri okunur oldu. gerçi hoş; bu topraklarda yaşayan solcular için garip bir gelişme ya da yeni bir olay değildir. sıradan kitle eylemlerinde bile kamillerin havaya (çapraz olarak gözünüzde canlandırın) uyarı ile başlayıp üçüncü atışta doğrudan kitlenin üzerine yönelen kurşunlarına tanık olunabilir. bu açıdan “garp cephesinde yeni bir şey yok”. armutlu’da ya da tuzla’da gecekondu yıkımı sırasında çiçeklerle karşılanmayınca ortalığa ateş açarlar. yukarıda denildiği üzere ilk kez olmuyor, son kez de olmayacak. polisin görevi budur-vurmak. yenibosna’da sokakta gazete satışı sırasında ferhat gerçek vuruldu. felç kaldığı bildiriliyor. filmi geri sarın 11 sene önceye alibeyköyde benzer bir mizansende irfan ağdaş’ı katletmişlerdi. doğrusu o ya bir eylemcinin yaftası boynundadır. çarmıhlar isyancılar için kurulmuştur. topların yüzü hep asilerin barikatlarına dönüktür. festus okey mevzuunu bütün bu sıradan iklimde farklılaştıran ise bizde ırkçılık yok yalanlarının foyasının ortaya çıktığı nokta olmasıdır. bildiğiniz gibi bu ülkede genel fikir ırkçılığın sadece karaderili insanlara yönelik aşağılamayla oluştuğunu kafamıza sokmaktadır. ama arap, gündüz feneri gibi ifadeler “komik” ve “esprili” bulunmaktadır. neyse ki bu karaderililerin tümünün müslüman olduğuna dair de genel bir kanaat var ki tipik türk ırkçılığının göstergelerinden olan islami bakış sonucunda genellikle bir dua duymak için çırpınan soytarılara anlamsızca bakan adamın hristiyan olduğunu da bilse sinirlenip işte o an “ırkçı” olacak potansiyel gözlenebilir. bütün bu siyah adamların uyuşturucu satıcısı olduğundan kanıta gerek olmaksızın eminiz, hem öyle olmasa holywood filmlerinde bir başka betimlenirlerdi, öyle değil mi? çok övülen kozmopolit beyoğlu arka planı, bu bölge polisinin iliklerine kadar nüfuz etmiş hortum süleyman gerçeküstücü işkence usulleri geleneğinde sosla süslenince bir başka huzurlu oluyor öyle değil mi? gene de yetkisiz geçen yılların tortusu bir anda erimiyor, öyle bir yüzsüzlükle karşı karşıyayız ki ölümünün gündeme gelmesinin ardından doğrudan festus okey suçlandı. artık örtbas etmek yok, yağ gibi üste çıkmak, kurbanı ölümü ardından aşağılamak (sadece verilen demeçler yoluyla değil; aynı zamanda cesedini kimsesizler mezarlığına gömme girişiminde ya da cenazesinin tipik alışkanlıkları olduğu üzere kaçırılmasında görüldüğü üzere, fiziksel olarak) da ve iyice kendini (p)aklamak var. olayların münferit olmadığını biliyoruz da tek tesellimiz bu teşkilat nüfusunun münferit olması…

bütün bu puslu havada ve kan girdabında saçmasalak ve kendinden menkul barış söylemlerini alın, stratejik ortaklarının başarılarına öykünerek yüksek yoğunluklu polis müdahalesine hazırlanmamızı öğütleyen türk milliyetçisi soytarılığı, “pax americana”nın kutsayacağı ve daha da bir mühürleneceği kürt milliyetçisi pislikle bölün, çarpın, toplayın, çıkarın ve sonuç koskoca bir sıfır olacaktır. büyük ortadoğu projesinin çıktısı bu kan denizinin ortasında avusturya işçi marşı kulaklarınızı tırmalayacak: “…anamız amele sınıfıdır/yurdumuz bütün cihandır bizim…” kendi sınıfın için savaş. uğrunda ölünecek tek bayrak kızıl bayraktır!

kent merkezlerinde patlayan bombalar, süregiden düşük yoğunluklu çatışmalar ve sayıları aran ölüm haberleri… medyanın pompaladığı milliyetçi histeri, devlet tarafından yönlendiriliyor, faşistler tarafından saldırı zemini haline getiriliyor. bütün bir faşist saldırı dalgasını –gerçek düşmanı da gözden kaçırmadan- yanıtlayacak militan antifaşist cepheyi gerçek anlamda kurumsallaştıramadığımız ölçüde dalganın büyümesini seyretmeye devam edeceğiz.
hayatta kalma kuralları

1. geride kimseyi bırakmayın.
2. polis(l)e konuşmayın. eğer tutuklanırsanız ifade vermeyin; standart ve kişisel kimlik bilgilerinin ötesinde ötesindeki her ifade daha sonra sorun yaratacaktır. birincisi konuşmazsanız yalan ve saçma ifadeler vermek zorunda kalmazsınız. yalan ve saçma ifadeler kendi içlerinde içerecekleri olası her tutarsız bilgi dolayısıyla soruşturmanın derinleşmesine yol açabilir. eğer saçmaladığınız fark edilirse sorgucularınız sizi çözmek ve size diz çöktürmek için üstünüze gelecektir. ikincisi konuşmazsanız çapraz sorgulamalarda kullanılabilecek olası “bak arkadaş(lar)ın x, y, z, her şeyi anlattı, sıra sende. sende kendi payına ne yaptıysan konuş artık” türünden verilecek salıkların olmamasını garantileyeceksiniz. eğer hiç kimse de konuşmazsa bu tür bir tavrın, olayın ardından tansiyon düştüğünde sözgelimi ertesi gün, bazı şeylerin ilk günkü kadar kötü görünmemesine yol açacağı açıktır.
3. ciddi (gibi görünen) bir vakanın ardından yapılacak en iyi şey o alandan hızla uzaklaşmak ve kavgaya ertesi gün kaldığınız yerden devam etmek üzere geri çekilmek olacaktır.
4. sabahtan ceplerinizi boşaltmayı adet haline getirin. eğer tutuklandığınızda bir adres defteri ya da bir cep çakısı bulunması halinde bile durum son derece karmaşıklaşabilir. acil bir durum halinde taksiyle gidebilecek kadar nakit para bulundurun.
5. sağlam ve ayık kalmaya çalışın.
ne yaptığını bilen dört kişi, dört yüz bildiri dağıtıcısından daha etkili olabilir. meseleler ağırlaştığında kaçacak ya da tüyecek güvendiğiniz insanlardan oluşan küçük bir grup bulun ve onlarla sıkı bir ortaklık yaratın.
6. her türden durumla başa çıkmanızı sağlamak için hazırlıklı olun, sözgelimi taktikler, yerel coğrafya, acil telefon numaraları vs. gibi. denildiği üzere en iyi devrimci eylemler aslında yapılmadan önce kurgulanmış olanlardır.

Hiç yorum yok: